Aslında bu bir kitap ve aynı zamanda yayınevi tanıtım yazısı olacak ama kitabın adı dün akşam saat 20:00'den sonra ülkemizde yaşananları da çok güzel tarifliyor bence. Şu an Türkiye'nin kentleri yürüyor. Halk mobil, binalar sabit, önlemler sert ama sürekli bir hareket var. Ne kadar gaz sıkılsa da, tazyikli suya ne olduğu belirsiz maddeler katılıp şuursuzca çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek demeden insanların üzerine püskürtülse de, avukatlar, doktorlar göz altına alınsa da bir halk uyandı artık ve ne yapsan uykusuna dönmez artık.
Gelelim bu yazıyı asıl yazma sebebine. Bundan yaklaşık 4 sene önce Ankara Dost Kitabevi'nden bir arkadaşımın kızının doğumgünü hediyesi için kitap seçerken yolum kesişti Yürüyen Kentler ile. O zaman ki kapağı (soldaki kapak) ve kitabevinde yer aldığı bölüm bir çocuk kitabı olduğunu düşündürtse de kendime aldım kitabı. Okuyunca da gördüm ki kitap aslında bir çocuk kitabı değil, genç yetişkin kitabı. Türü ise bilim kurgu türünün alt türlerinden olan steampunk. Bilim kurgu okumayı seven bir okur olarak hazine bulmuş gibi oldum ve kitabı severek, beğenerek okudum. Bunlar hep 2009 yılında oldu.
Yürüyen Kentler Philip Reeve'in Yürüyen Kentler isimli serisinin ilk kitabı. Kitabın arka kapağından tadımlık bir tanıtım paylaşayım sizlerle: "Uzak gelecekte, 60 Dakika Savaşları'nın sonrasında mahvolan dünyada, tekerlekler üstünde "yürüyen" Londra kenti, Kuzey Denizi'nin kurumuş yatağı boyunca, küçük kentleri kovalıyordu. Tarihçiler Loncası'nın çırağı Tom, kızına aşık olduğu baştarihçiyi suikastten korumaya çabalarken, kendini tuhaf Hester'la birlikte, acımasız bir varolma savaşının içinde buldu." (Bu arada parantez arasında belirteyim Hester benim bu seride favori karakterim. Gerçek bir direnişçi!)
Bu kitabın bir serinin ilk kitabı olduğunu hatırlamam ve devam kitabı olan İhanet Altını'nı almam ise 2011 İzmir Kitap Fuarı'nda oldu. Bu iki kitabın da yayınevi Günışığı Kitaplığı idi. Fuarda Günışığı Kitaplığı'nın görevlisinden serinin devam kitaplarının ne zaman çevrilip yayınlanacağı bilgisini alamadım. Kitap satın alma konusundaki açgözlülüğüm ve devam kitaplarının Türkçesi'nin çıkıp çıkmayacağının belirsizliği nedeniyle İhanet Altını'nı okumayı uzunca bir süre erteledim. Ancak bu sene Mart ayında okudum ve yorumladım İhanet Altını'nı. Sonrasında da facebook ve twitter üzerinden tekrar iletişime geçtim Günışığı Kitaplığı ile. Bu sayede ON8 Kitap'tan haberdar oldum.
Zamanında çocuk kitabıymış gibi satın aldığım ve okuduktan sonra öyle olmadığını gördüğüm Yürüyen Kentler ve İhanet Altını kitaplarının yeni kapaklarıyla ON8 Kitap adlı yeni bir yayınevi tarafından yayınlandığını ve serinin diğer iki kitabının da yaz aylarında satışa çıkacağını öğrendim. Resimlerden göreceğiniz gibi kapaklar değiştirilmişti ve bu değişim şahane olmuştu. Kitabın ruhuna yakışır kapaklar olmuşlar.
ON8 Kitap ile yaptığım görüşme sonrasında kitapların tanıtımına yardımcı olmam konusunda anlaştık. Sonra ne oldu dersiniz? Aynı en üstte ON8 Kitap sayfasından alarak paylaştığım oldu: "Bir ağaç YIKILDI. Bir halk UYANDI." Benim hem kitap okuma azmim hem de blog yazarlığım da sanki biber gazıyla boğuldu, tazyikli suyla yıkıldı. İnternet ve 2-3 TV kanalı arasına sıkıştı tüm boş zamanlarım. ON8 Kitap yeni kitapları paylaşmıştı ve bir sorumluluğum vardı ama ülkenin gündemi her şeyin önüne geçmişti.
Bu kaotik ortamda ben, ON8 Kitap ve yazar Philip Reeve arasındaki en güzel kesişim ise ülkemizde olup bitenlere bakış açımız oldu. ON8 Kitap ve Günışığı Kitaplığı birlikte imzaladıkları 6 Haziran 2013 tarihli "Sessiz Kalamayız!" bildirisiyle Gezi Parkı konusundaki görüşlerini buradan yayınladılar. Sonrasında ise 8 Haziran 2013 tarihli "Artık yazıp, anlatmanın zamanı..." isimli blog yazılarıyla da olaylara bakış açılarını okurlarla paylaştılar. ON8 Kitap'ın bu blog yazıları ile facebook ve twitter paylaşımları içimi Yürüyen Kentler'in tanıtımına ilişkin geciktirdiğim sorumluluğum konusunda ferahlattı. Yazar Philip Reeve'in da kendi blogunda Türk yayıncısından Türkiye'de olup bitenler hakkında aldığı e-postayı ve kendi görüşlerini paylaşması da beni ayrıca memnun etti. Sesimizi duyurmak için bu günlerde her iletişim kanalı önemli ne de olsa. (Yazışmanın Türkçesi'ne buradan ulaşabilirsiniz).
Bilim kurgu severler iyi bilir steampunk alt türünde diğer alt türlere kıyasla daha az roman yazılmıştır. Bu nedenle bu türü seviyor veya merak ediyorsanız ve Türkçe okumak istiyorsanız bu seriye mutlaka bir göz atmanız gerekiyor. Ne yazık ki ülkemizde distopya dışında bilim kurgunun pek çok alt türünün eserleri gerek telif problemleri gerekse okuyucu sayısının nispi azlığı nedeniyle Türkçeye çevrilmiyor. Bu yüzden ON8 Kitap'ın tamamını dilimize kazandırdığı bu serinin ayrı bir kıymeti var. Bunu da göz ardı etmeyin lütfen.
Sabrımızın, sınırlarımızın zorlandığı, demokratik bir hukuk devletinde yaşayıp yaşamadığımızın hepimize her gün sorgulatıldığı bir dönemdeyiz arkadaşlar. Zor zamanlar, adaleti umutla beklediğimiz zamanlar...
Can Yücel'den bir alıntıyla bitiriyorum yazımı:
"Üç harf yan yana kaç şekilde gelir bilir misin?
Aşk dersin,
Sen dersin,
Ben dersin.
Sen, ben biter, biz dersin.
Gün gelir, git dersin.
Peki, dur kelimesinden haberdar değil misin?
Dur demeyi bilmez misin?
Git demek kolay olur; dur diyebilecek kadar yürekli misin?"
Yayın evi ile ilgili güzel görüşlerinizi paylaşıyorum Pınar hanım, her zamanki gibi güzel bir inceleme kaleme almışsınız.
ReplyDelete