Kitabın Adı: Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek
Yazar: Ayfer Tunç
Sayfa Sayısı: 456
Değerlendirmem: 4/5
Ben bu kitabı okurken...: ... (gerçek anlamda) dünyayı dört döndüm, ayrıca, yorgunluktan da öldüm bittim.
NEDEN BU KİTAP?
Kitap blogları arasındaki en seviyeli ve düzgün bloglardan biri olarak gördüğüm Diloş'un Kayfesi'nin başlattığı Yazar Ayları Etkinliği'ne katılmak istedim. Ayfer Tunç da okumak istediğim ama vakit ayıramadığım, fırsat veremediğim bir yazardı.
KONUSU:
Ayfer Tunç bu romanında giyim kuşamdan çocuk oyunlara, okul sıralarından hatıra defterlerine, Eurovision heyecanlarından renkli televizyonlara geçişe kadar 1970'lere özgü pek çok konuyu kendi anılarını da kullanarak aktarıyor okuyucuya.
DEĞERLENDİRMEM:
Ben 1979 doğumluyum. Yani 80'lerin çocuğuyum ama bu romanı okuyunca gördüm ki 80'lerde de zaman yavaş akıyormuş aslında. Yani, 2000 kuşağıyla 2010 kuşağı arasındaki fark kadar büyük değil 70'ler ile 80'ler arasındaki fark. Bu nedenle bu kısımda kitabı değerlendirmek yerine kitapta bahsi geçen ve benim hayatımda da izi olan konulardan bahsedeceğim sizlere. (Benim çocukluğum İzmir-Kahramanlar'da geçti).
Blog yazarlarının büyük bir kısmının benden genç olduğunun farkındayım ama yazacaklarım sizin için de bir şeyleri hatırlatıyorsa iki satır yorum bırakın lütfen. Yoksa kendimi blog aleminin en yaşlısı hissedeceğim :)
Boş Arsalar: Planlı/plansız yapılaşmanın alıp da başını yürümediği 80'lerde her çeşit oyunu oynayabileceğiniz, rahat rahat bisikletinize binebileceğiniz boş arsalar vardı İzmir gibi büyük şehirlerin bile merkezlerinde. Şu an 8 katlı dev Kahramanlar Otoparkı'nın yükseldiği yer de bizim boş arsamızdı. Hatta arsanın bitiminde tren yolu olduğu için arsa çıkmaz sokak gibiydi. Ne oyunlar oynadık, ne bisiklete bindik o arsada.
Laklak: "O ne ki?" diyenler için kitaptan alıntı yapıyorum: "Laklak bir ana sapa bağlı iki kiraza benzeyen bir oyuncaktı. İki sapın birleştiği yerde parmağın içine girebileceği bir çember vardı. Kirazı andıran küreler sert plastikten yapılmaydı, birbirine vurunca gayet tok bir ses çıkarıyordu. Bu çember şeklindeki yuvaya işaret parmağı sokuluyor, parmağın küçük bir hareketiyle iki kürenin birbirine çarpması sağlanıyordu." Ben şahsen öyle bir sardırmıştım ki bu laklak işine. Kaç kez azar işittiğimi ben de hatırlamıyorum :)
Şeytan Uçurtması: 80'lerde hazır uçurtma satın almak diye bir şey yoktu. Uçurtmalar hep el emeği olurdu. Babam çok becerikli bir insan değildir. Ağabeyim falan da olmadığı için hiç bir zaman afilli uçurtmam olmadı benim. Hatta az önce bu bahsettiğim boş arsalarda uçurulan uçurtmalara da hep özenerek bakmışımdır. Bugün olmuş, gerçek bir uçurtma uçurmuşluğum yok yani. Benim bu özlemimin farkında olan ama elinden de pek bir şey gelmeyen rahmetli babaannem de bana şeytan uçurtması yapardı hep. Gerçi o şeytan uçurtması demezdi adına. "Üzülme Pınar, bak bu da uçurtma yavrum" derdi ama ben uçurtmamı alıp koşarak uçurtmaya çalışınca oğlanlar hep "Aaa, şeytan uçurtması uçuruyor" derlerdi, o çocuk olmanın verdiği acımasız dürüstlükle. "Nedir bu şeytan uçurtması?" derseniz, şeytan uçurtması çıta kullanmadan, gazete kağıtlarının şeritler halinde kesilmesiyle kuyruğu yapılan, makara ipliğiyle bağlanan ve dolayısıyla siz koştuğunuz sürece veya camdan/balkondan sallandırdığınız sürece uçuyormuş gibi yapan uçurtmadır. Anlayacağınız bu konuda bir ezikliğim var :)
Siyah Önlük: Benim dönemimin çoğu 5 yıl giydi siyah önlüğü. Ben (gittiğim ortaokul nedeniyle) tam 8 yıl. Resimden de göreceğiniz gibi nefret ederek de hatırlamıyorum o dönemi. Resimdeki kısa saçlı kız benim, uzun saçlı kız ise ilkokuldan en iyi arkadaşım Nurdan. Ayfer Tunç'un da belirttiği gibi siyah önlük o dönem için öyle bir seçimdi ki her çeşit farklılığı silip atıyor, her türlü ayıbı örtüyordu. En farklılaşan kısım ise taktığınız yaka oluyordu. Anneannemin ördüğü dantel yakam vardı benim, çok süslü, onu hatırlıyorum. Bir de kuşağımı düzgün fiyonk yapamazdım çözüldüğünden, hep düğüm olurdu.
Hatıra Defteri: 1987 yılında doğumgünümde annem hediye etmişti ilk hatıra defterimi. Aynı kitapta belirtildiği sırada yazmıştı yazanlar da: Annem, babam, ilkokul öğretmenim, babaannem, anneannem, dedem, amcam, yengem, kuzenlerim... Sıra ondan sonra arkadaşlarıma geçmişti. Hatta ben kendi başıma evde kalmaya başlayana kadar bana bakan rahmetli babaannemin komşuları bile yazmıştı hatıra defterime. (Bu postu evde yazıyor olsaydım, hatıra defterimi de taratıp koyardım ama evden uzaklardayım şu an). Ortaokul yıllarımda (1990-1991 gibi) ikinci bir hatıra defterim olmuştu ama ilki en özel olarak kalacaktır benim için.
Bakkallar: Üç bakkalımız vardı bizim: Mümin Bakkal, Salih Bakkal ve Şevket Bakkal. Üçü de aynı sokaktaydı. Mümin Bakkal babaannemin, Şevket Bakkal ise anneannemin evine yakındı. Salih Bakkal ortada kalırdı. Babaannemin günde bir paketi affetmeden tüttürdüğü Uzun Maltepe sigarasını kim bilir kaç kez aldım Salih Bakkal'dan? Çalışan anne babanın çocuğu olduğundan üç bakkal da beni bilirdi, severdi ama aynı Ayfer Tunç'un kitabında da belirttiği gibi elimde Mümin Bakkal'dan alınmış ekmek varsa Şevket Bakkal'ın olduğu kaldırımdan geçmeye utanırdım. Geçmek zorunda kalırsam bakmaya çekinirdim. Mümin Bakkal'da bulamadığım için Şevket Bakkal'dan almam gereken bir şey varsa, elimde de Mümin Bakkal'dan aldığım ekmek varsa, o ekmeği nasıl saklayacağımı şaşırırdım. Ne kadar saf ve temiz bir utangaçlıkmış o öyle. Güzel olan ise Şevket Bakkal'ın bugün halen aynı yerde durması ama dükkanı oğlu Nadi'nin işletmesi :)
Ee, ne diyorsunuz? Var mı sizinle de kesişen çocukluk anılarımız?
Oct 25, 2012
Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek
Etiketler:
2012 Kitapları
,
Can Yayınları
,
Türkiye
,
Yazar Ayları
Subscribe to:
Post Comments
(
Atom
)
Var var. Ben 90lıyım ama bunların bazılarını ben de yaşadım. :) Boş arsa çoktu mesela benim oturduğum yerde. Doğma büyüme Balıkesirliyim. Üniversiteye başlayınca ayrıldım anca Balıkesir'den. Oturduğumuz mahalle biraz kenar mahalle sayılır. O yüzden boş arsada oyun oynamanın ne demek olduğunu çok iyi bilirim. :)
ReplyDeleteBen hiç uçurtma satın almadım mesela. Hep kendimiz yapardık arkadaşlarla. Büyükler öğretirdi küçüklere. Biz çıtalara poşet gererdik. Kenarlarına da taşla vurunca yapışmış oluyordu. Hatta hiç unutmuyorum. Seçim zamanıydı. ANAP'ın sarı naylon reklamları vardı. Hep sokaklara atmışlar onları. Onları toplayıp onlardan yapmıştık. :))
Hatıra defterim de vardı ama hep arkadaşlarım yazmıştı.
Elimde olan ancak okumadığım bir kitap.Tanıtım için teşekkürler...
ReplyDeleteharikasın azmine hayran kaldım :) teşekkürler değerlendirmen ve desteğin için. sevgiler
ReplyDeleteHatıra defteri,günlük hepsinden mevcut,hala saklıyorum:) Siyah önlük hariç hepsini hemen hemen yaşadım ufak farklılıklarla :) Hatta okulumuzda büyük sınıflardan mavi önlük alamayıp siyah giyenler vardı, bende tutturmuştum ben de siyah istiyorum, beyaz yaka ,beyaz çorapla siyah-beyaz olur diye:) O zamandan fanatiktim:) Epeyce ağlamıştım hatta:) Tabi maviyle yetindim :) Önlük,forma işini ben sonuna kadar destekliyorum, serbest ıyafet hiç iyi birşey olmaz okullarda, maddi uçurumlar göz önünde tutulunca çocuk psikolojisi için bence tek tip kıyafet harika. Gereksiz yorumumla kalabalık yaptım ama , yorumların nostalji rüzgarı estirince, o rüzgarda saçlarım savruldu :)
ReplyDeleteNot: Necib Mahfuz için beklemedeyim, hangi kitabını alalım acaba :) Kahire Üçlemesi'nden önce başka bişeylerini okusam diyordum ben de:)
Merhaba blogunuzu bu sabah kesvettim. Ben de 83 dogumluyum ve ben de yukarida bahsettiginiz bircok seyi yasadim, bos arsalardi, insaatlardi oyun alanlarimiz. O arsalar yoncalaa kapli olurdu yatinca icine gomulurdun, dort yaprakli yonca arar, sabahin korunde adini bilmedigimiz ama yumurta cicegi dedigimiz bir cicegi toplardik niyeyse sahahin korunde.
ReplyDeleteSiyah onluk giymis olmam gerek ama kendimi hic hatirlamiyorum, bir fotografimda yok, ama 4. Sinjfta alinan yeni onlugum mavi idi. Kirmizi rugan papuclarimizvarfi, kisin yolkenarindanakan suyun icinde bilerek yurudugumuz kirmizicizmelerimiz. Annem sanirim ilkokulda sacalarimihrp uzayli zekiye gibi baglardi, o zamanlarin tv dizisi, bir de "bir alisveris birfus reklami" ha birde hokumet nikahiisterem die bir kadin vardi, tomlumsal bilinclendirme reklamlari kalmis aklimda. Guzel gunlerdi, dusunsek velki daha neler cikar cok uzattim. Yazar aylarina dahil olmK istedim ama henuz olmadi, yoksa Tunc da Onar da okumak istedigim yazarlar,
Kitapli gunler ve sevgiler :)
1978 DOĞUMLU BİRİ OLARAK HEPSİNİ YAŞADIM..ÇOK MUTLU OLUYORUM SİZİN GİBİ BU HATIRALARI YAYINLAYIP BİZİ O ZAMANLARA GÖTÜRENLRE..UMARIM DAHA UZUN BİR DEĞERLENDİRME YAZMA FIRSATIM OLUR...
ReplyDeleteMerhaba.Kitabı okuyalı uzun zaman oldu,ama sıcaklığı içimde.Yazarla aynı yaşlardayım bu yüzden çok örtüşen şeyler vardı.Sizi izleme listeme yazdım, bugün de kütüphaneye gitmeyi düşünüyordum.Güzel bir tesadüf bloglarda gezerken yolum buraya düştü :)
ReplyDelete