Feb 7, 2016

[Blog Tur] Cadı Avcısı - Virginia Boecker | Kitap Yorumu ~ Alıntılar

Orijinal Adı: The Witch Hunter (The With Hunter, #1)
Türkçe Adı: Cadı Avcısı (Cadı Avcısı, #1)
Yazar: Virginia Boecker (ABD)
Çeviri: Onur Özkan
Sayfa Sayısı: 400
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Değerlendirmem: %81 - Çok iyi
Ben bu kitabı okurken...: ... havaalanlarında, uçaklardayım bolcana.

NEDEN BU KİTAP?
Bizim baykuşu tanımıyor musunuz yoksa halen?

KONUSU:
Elizabeth Grey kraliyetin sahip olduğu en iyi cadı avcılarından biriydi; büyücülüğü yok etmeye ve adaletin uygulayıcısı olmaya kendini adamıştı. Fakat inanılmayacak bir şekilde büyücülükle suçlandığında, sadakatinin hiçbir anlamı kalmamış ve tutuklanarak, yakılmasına karar verilmişti.

Sonunun geldiğini düşünen Elizabeth'in kurtuluş umudu hiç beklemediği birisinden gelmişti: Nicholas Perevil, krallıktaki en güçlü ve en tehlikeli büyücü, aynı zamanda onun en büyük düşmanıydı. Nicholas, onu yakılmaktan kurtaracaktı ama tek bir şartla: Elizabeth, Nicholas'ın üzerindeki ölümcül laneti kaldırmalıydı.

Esas sorun ise ne Nicholas'ın ne de yanındakilerin Elizabeth'in kim olduğunu bilmemeleriydi ve eğer onun bir cadı avcısı olduğunu öğrenirlerse yakılmak Elizabeth'in başına gelebilecek en korkunç şey olmayacaktı. Elizabeth kendisini bir anda cadıların, hayaletlerin, korsanların ve fazlasıyla yakışıklı bir şifacının büyülü dünyasında bulmuş ve aslında neyin yanlış, kimin dost kimin düşman olduğunu bilmediğini fark etmeye başlamıştı.

DEĞERLENDİRMEM:
Tarihi fantastik türde bir kitap okumayalı çok uzun zaman olmuştu. Bu nedenle Ortaçağ İngiltere'sinde olayların geçtiği bir fantastik kitap okumak, konudan bağımsız, başlı başına bir keyif oldu benim için. Her ne kadar kitabın "tarihi" öğeleri oldukça sınırlı kalsa da bu kitaptan aldığım tadı pek etkilemedi.

Kitabı bir iş seyahatimin son demlerinde, havaalanları ve uçaklarda bolca vakit geçirdiğim bir zaman diliminde okudum. Son kısmındaki (sanırım yazarın ilk kitabı olmasından kaynaklı) hafif anlatım karmaşası haricinde kitabın tamamı sürükleyiciydi diyebilirim. Yoksa 4 günlük uzun toplantı trafiğimin dönüş yolunda bu kitabı bu kadar hızlı okuyamazdım. Kurguda beni rahatsız eden bir unsur olmadı. Bir genç yetişkin romanında bekleyeceğiniz ne varsa bu kitapta var çünkü.

Karakterlere gelecek olursak, on numara beş yıldız karakter Fifer'dı benim için. Her tavrını, her duruşunu, her cümlesini, atarlarını sevdim ben bu kızın. Fifer dışında Şifacı John az biraz (daha çok hal ve tavırlarına acıyıp üzüldüğüm için) gönlümü çaldı. Erkek karakter çekingen oldu mu seviyorum bazen. John da çok başarılıydı bu konuda.

Kitabın adı Cadı Avcısı ama cadılıkla ilgili detaylar çok yüzeysel. Bu nedenle cadılığa ilişkin kitaplara olan ilgim arttı. Hatta Barnes & Noble'da dikkatimi çeken ama o an Cadı Avcısı'nı okumamış olduğum için el sürmediğim (el sürdükçe alıyorum çünkü) Stacy Schiff'in "The Witches: Salem, 1692" isimli kitabı alınacaklar listemde üst sıralara çıktı kitabı okuduktan sonra.

Son olarak kapaktan bahsetmesem olmaz. Youtube kanalımda paylaştığım bir iki videomda kapağın içini dışını paylaştım. Anlata anlata bitiremedim ama övünülmeyecek gibi değil. Bu kitabın tüm dünyada satışta olanlar arasında en iyi kapağı şu an Türkiye'de. Çok samimi söylüyorum. Yurtdışı kapakların karşılaştırması için SeGe'nin bloguna bakabilirsiniz. Yabancı Yayınları'na ve bu kitabın bu şekilde çıkmasında çok emeğinin olduğunu bildiğim genel yayın koordinatörü sevgili Tuğçe Nida Sevin'e buradan kocaman teşekkürler. Çıtayı öyle bir yükselttiniz ki bu kitabın kapağıyla sırada daha neler var insan heyecanlanmadan, merak etmeden duramıyor.

Kitap hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Sizi kitaptan alıntılarla baş başa bırakıyorum.

ALINTILAR:

Beni kurtaran büyücüye, iyileştiren şifacı çocuğa, yıkayan kıza, arkadaş sayan soytarıya bir şekilde borçluydum ama buna rağmen düşmanımdılar. Bana insaniyet göstermişlerdi ama buna rağmen onları öldürmeye hazırdım. (Sayfa 93)

“Nicholas büyünün kendi başına ne kötü, ne de iyi olduğunu söyler; onun ne olduğunu insanların onunla yaptıkları belirler. Benim bunu anlamam uzun zaman aldı. Anladığımdaysa bizi onlardan; beni senden ayıranın büyü olmadığını fark ettim. Bizi ayıran şey sadece karşılıklı yanlış anlamaydı.” (Sayfa 298)

“Diğerlerine seni kaybettiğimi söyleyeceğim.” Sesi sertti ve tonunda nefret ettiği, saklamaya çok uğraştığı tüm duyguları duyabiliyordum. “Yalan söylemiş de olmayacağım.” (Sayfa 320)

Ona baktım. Hep tanıdığım, bildiğim Caleb’dı. Durmak bilmez, hırslı, hep daha fazlası için çabalayan çocuktu. Ancak şimdi o hastalıklı hırsın içinde ne kadar derine yayıldığını fark edebiliyordum. Bir salgın gibi kontrolü eline almıştı artık. Düşünceleri, hareketleri, görmeyi ve görmemeyi seçtiği şeyler hep bu hırsın eseriydi. Ve o hırs bir gün tıpkı bir salgın gibi ölümüne neden olacaktı. (Sayfa 317)

“Büyü öylece bırakabileceğin bir şey değil. Büyü seni tanımlayan şeydir. Onunla veya onsuz doğarsın. Benle Fifer gibi ondan elde edebileceğin azami faydayı sağlarsın veya görmezden gelirsin. Ama kurtulamazsın.” (Sayfa 118)

Bana yaklaşıp yaralı bir hayvanla konuşur gibi yavaşça ve kısık bir sesle konuşmuştu. Pislik içinde çamurda çömelmiş, bahçeden kazarak çıkardığım son çiğ sebzeleri yiyordum. Çığlık çığlığa yarısı yenmiş bir yabani havucu ona fırlattığımı hatırlıyorum. Konuşulacak noktayı çoktan geçmiştim. (Sayfa 119)

Uyarısı yeterince açıktı ama ben çoktan arkamı dönmüştüm. Bir anlığına gerçek sınavımın bu olduğunu düşündüm. Her anı mezardaki sınavım kadar gerçek olan; irade, güç ve korkunun zorlamasına karşı gelmem gereken bir sınav. En iyi arkadaşımla ailem, özgürlüğüm, hayatım arasında bir seçim yapmak zorunda bırakıldığım, Blackwell’in tasarlamasa bile bir şekilde peydahladığı bir sınav. (Sayfa 319)

Ne yapacağımdan emin değildim. Tüm gün bu yaşlı ahmakların ilahilerini dinleyemezdim veya büyülerini bitirmelerine izin veremezdim. Ama ortalarına atlayıp kılıcımla onları yere de seremezdim. Bizden tutuklamamız beklenirdi, öldürmemiz değil. Blackwell’in kuralı böyleydi ve hiçbirimiz bu kurala karşı gelmeye cesaret edemezdik. (Sayfa 12)

Ne yaptıklarını bilmiyordum; benim tutuklularım değillerdi ama af dilemeyeceklerini biliyordum. Ne son dakika merhamet yalvarışları, ne de yarım ağızla edilen tövbe yeminleri olacaktı. Cellatlar meşalelerini odunlara dokundurup alevleri kurşuni gökyüzüne sıçratırken bile sessiz kaldılar. Öyle de kalacaklardı; sonuna kadar inatçı bir şekilde. (Sayfa 5)

1 comment :

  1. Konusu ilginç bir kitapmış. Fantastik romanlar okumayı seven biri olarak bu kitabı listeme aldım. Teşekkürler :)

    ReplyDelete